DEVAM: 5. Yolculukta
İki Namazı Birleştirerek Kılmak
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْمَلِكِ
بْنُ شُعَيْبٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
عَنْ
اللَّيْثِ
قَالَ قَالَ
رَبِيعَةُ
يَعْنِي
كَتَبَ إِلَيْهِ
حَدَّثَنِي
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
دِينَارٍ
قَالَ
غَابَتْ
الشَّمْسُ
وَأَنَا عِنْدَ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عُمَرَ
فَسِرْنَا
فَلَمَّا
رَأَيْنَاهُ
قَدْ أَمْسَى
قُلْنَا
الصَّلَاةُ
فَسَارَ
حَتَّى غَابَ
الشَّفَقُ
وَتَصَوَّبَتْ
النُّجُومُ
ثُمَّ إِنَّهُ
نَزَلَ فَصَلَّى
الصَّلَاتَيْنِ
جَمِيعًا
ثُمَّ قَالَ
رَأَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِذَا جَدَّ
بِهِ السَّيْرُ
صَلَّى
صَلَاتِي
هَذِهِ
يَقُولُ يَجْمَعُ
بَيْنَهُمَا
بَعْدَ
لَيْلٍ قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَاهُ
عَاصِمُ بْنُ
مُحَمَّدٍ
عَنْ أَخِيهِ
عَنْ سَالِمٍ
وَرَوَاهُ
ابْنُ أَبِي
نَجِيحٍ عَنْ
إِسْمَعِيلَ
بْنِ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ
ذُؤَيْبٍ
أَنَّ
الْجَمْعَ
بَيْنَهُمَا
مِنْ ابْنِ
عُمَرَ كَانَ
بَعْدَ غُيُوبِ
الشَّفَقِ
Abdullah b. Dinar'dan;
dedi ki: Ben Abdullah b. Ömer'le bir (yolculuk yapar)ken güneş battı,
(beraberce) yola devam ettik. Akşam olduğunu görünce "namaz (zamanı
geldi)" dedik. Yola devam etti. Nihayet şafak kayboldu da yıldızlar
(batıya) kaymaya başlayınca (hayvanından) inerek iki namazı birden kıldı.
Sonra; "Ben, Resûlullah'ın acele yola çıktığı zaman namazı şu benim
kıldığım gibi kıldığını gördüm. Bu iki namazı gece (girdik)den sonra
birleştirdi" dedi.
Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
hadisi Âsim b. Muhammed'de kardeşi (Ömer b. Muhammed) vasıtasıyla Salim 'den
rivayet etmiştir. îbn Ebî Necîh de bu hadisi İsmail b. Abdurrahman b.
Zübeyr'den; "îbn Ömer'in bu iki namazı birleştirmesi şafak kaybolduktan
sonra idi" şeklinde rivayet etti.
Diğer tahric: Beyhakî,
es-Sünenü'l-kührâ, III 160.
AÇIKLAMA:
İmam Mâlik bu hadisi
delil getirerek sadece acele yola çıkan bir kimsenin iki namazı birden
kılmasının caiz olacağını söylemiştir. İbn Hubeyb ise, bu cevazın sadece
bilfiil yolculuk yapmakta olan bir kimseye ait olduğunu, istirahat için
yolculuğuna ara veren kimsenin bu cevazdan faydalanamayacağı görüşündedir.
Delili de Buhârî'nin rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir: "Resûlullah
(s.a.v.) (yolculuk esnasında) yürüyüş üzere olduğu vakitte öğle ile ikindi
namaz(lar)ım, akşam ile yatsıyı cem' ederdi." Buhârî, taksîrü's-salât
Yolculukta gerek yola
devam esnasında gerekse istirahat esnasında namazları cem'ederek kılmanın
mutlak surette caiz olduğunu söyleyen cumhûr-ı ulemânın delili ise, daha önce
tercemesini sunduğumuz 1206 numaralı hadis-i şeriftir.
Hanefî ulemasına göre
ise, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) hadis-i şerifte söz konusu olan bu namazı şafak
(akşam vakti girince ufukta beliren kızıllık veya beyazlık) kaybolmadan önce
kılmıştır. Delilleri ise, daha önce tercümesini sunduğumuz 1212 numaralı
hadistir. Sözü geçen hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem'in akşam namazım şafak
kaybolmadan az önce kıldığı açıkça ifade edilmektedir.
Cumhûr-ı ulemâ ise,
Hanefî ulemâsının bu görüşüne "bu iki ayrı olaydır, ayrı ayn zaman ve
mekânlarda vukua gelmiştir. Birinin diğeriyle ilgisi yoktur" diyerek
itiraz etmişlerdir.
Hanefî ulemâsı, İbn Ebî
Necîh'in; "İbn Ömer bu namazları şafak kaybolduktan sonra birleştirerek
kılmıştı" mealindeki rivayetinde geçen "şafak" kelimesine
kızıllık mânâsını vermişlerdir. Bilindiği gibi kızıllık kaybolduktan sonra bir
beyazlık girer ki, İmam Ebû Hanife'ye göre bu beyazlık devam ettiği müddetçe
akşam namazının vakti de devam eder. Bu durumda İbn Ömer yine de akşam namazım
kendi vakti içerisinde kılmış, akşam namazım bitirir - bitirmez de yatsı
namazı vakti girdiğinden hemen yatsıyı kılmıştır. Öyleyse akşam son vaktinde
yatsı da ilk vaktinde kılındığı için peşi peşine kılınmışlardır ve hiçbirisi
vaktinin dışına çıkarılmamıştır. Cumhûr-ı ulemâ Hanefî ulemâsının bu görüşüne
Nesâî'nin rivayet ettiği: "Himâya giderken îbn Ömer'e arkadaş oldum. Güneş
batınca namaz kılalım diyecektim, fakat durmadı. Ufuktaki beyazlık kaybolup
akşam karanlığı basınca bineğinden indi. Üç rekat akşam, iki rekat yatsı
namazlarını kıldıktan sonra:
Resûlulah'ın böyle yaptığını
gördüm[Nesâî, mevâkît] dedi, mealindeki hadis-i şerifi delil getirerek itiraz
etmişler ve "bu hadis beyazlığın da kaybolduğunu açıkça ifade
ediyor" demişlerdir. Ancak Hanefî uleması onlara "Nesâî'nin ha-
dişinde geçen beyazlıktan maksat kızıllıktan sonra ortaya çıkan beyazlık değil,
güneş battıktan sonra ortaya çıkan birinci beyazlıktır" diye cevab
verirler.